arama

Orta Asya’ya Yolculuk: Göktürkler (552-745)

  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş

Göktürkler veya Köktürkler, 552-745 yılları arasında Orta Asya’da Ötüken’de hüküm süren büyük Türk hanedanı. Tukyular (Çince T’u-küe, Türkler; bağımsızlıklarını kazanınca Göktürk Kavmi adlıyla anıldılar.) VI. yüzyılın ilk yarısında Altay dağlarının eteklerinde Juan-Juan’lara bağlı olarak yaşıyorlardı. Çin imparatoru, Türkler ile dostça ilişkiler kurmak amacıyla Tukyuların başı Bumin’e (Çince T’u-mın) bir elçi gönderdi (535). Bir yıl sonra da Bumin’in gönderdiği elçi Çin imparatoruna kendi ülkesinin ürünlerini hediye olarak sundu. Bu sıralarda, Tukyular gibi Juan-Juan’lara bağlı olan Töles’ler ayaklandılar (551); Juan-Juan kağanı, Bumin’i bu ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdi. Töles’leri yenilgiye uğratarak itaat alına alan Bumin, Juan-juan kağanı Anakay’ın kızını istedi. İsteğinin reddedilmesi üzerine Çin imparatoruyla bir anlaşma yaptı (551) ve bir Çinli prensesiyle evlendi. Bir yıl sonra Bumin Kağan, Juan-Juan’lara karşı başkaldırdı; Huayman’ın kuzeyinde juan-juan ordusunu yendi, Juan-Juan’lara bağlı boy ve ülkelerin büyük bir kısmını ele geçirdi. Sonra kendini Kağan ilan ederek İlig Han unvanını aldı. Juan-Juan’ların bir kısmı daha sonra Avarlar Kavmi adıyla Karadeniz ve Balkanlara geldiler.

Bumin ve kardeşi İstemi Kağan (öl. 576), ülke sınırlarını doğuda ve batıda genişletmek, Juan-Juan’lara bağlı ülkeleri ele geçirmek amacıyla birçok sefer yaptılar. Sonunda Kingan (Kadırgan) dağlarından (Semerkand ile Belh arasındaki) Demirkapı’ya kadar uzanan bölgeye hakim oldular. Böylece Bumin Kağan ve İstemi Kağan tarafından, birçoğu Türk ırkından olan boylar birleştirilerek ilk defa Türk adını taşıyan bir imparatorluk kurulmuş oldu (552). Orta Asya’da büyük askeri ve siyasi nüfuz kazanan Göktürkler, sasani hükümdarı Hüsrev Nuşiveran ile anlaştılar, Çin ipek ticaret yolunu ele geçirdiler; Batı Türkistan’da Soğd iline kadar Türk hakimiyetinin  yayılmasında ve Batı Türkistan’ın bütünüyle Türkmenleştirilmesinde önemli rol oynadılar.

Göktürkler, eskiden Hyung-nu kağanlarının ordugah olarak kullandıkları Ötüken dağları çevresini merkez olarak seçtiler. Bölgede başka Türk boyları da (Üç Oğuz, Dokuz Oğuz, Töles, Tarduş, Türgeş, Oğuz, Tatar, Kırgız, Karluk v.d.) bulunuyordu. Bumin Kağan, Ötüken (Hangay) dağı çevresinden Çin seddine kadar uzanan doğu topraklarının; İstemi Kağan’da Altayların güneyinden başlayarak Cungarya ve İli ırmağı havzası ilerisine kadar olan batı topraklarının yönetimini üzerlerine aldılar. Sasani hükümdarı Hüsrev Nuşiveran, Göktürklere ait kervanlara batıya geçme izini vermeyince, İstemi Kağan Bizans’a elçi gönderdi. Uzun zamandan beri İran ile mücadele halinde bulunan Bizans hem batı İpek ticareti siyaseti, hem de askeri önem bakımından İstemi Kağan’ın ittifak teklifini, gönderdiği bir elçi aracılığıyla benimsediğini bildirdi (568).

Bumin Kağan ölünce (552 veya 553 yılı başları) sırasıyla oğulları K’olo (öl.553), Muhan (veya Mu-kan) [553-572] ve To-po (572-578) tahta geçtiler. Özellikle Mu-han, amcası İstemi Yagbu ile Batı Türkistan’daki Akhunlara (Eftalit’ler) karşı yapılan birçok sefere katıldı (563-567).

T’o-po’nun ölümünden sonra Doğu ilinde tahta kimin geçmesi  gerektiği konusunda anlaşmazlık çıktı. Türk büyükleri ilkin T’o-po’nun yerine Mu-han’ın oğlu Talo-pi-en’i tahta çıkarmak istediler, fakat Talo-pi-en’in annesi soylu bir aileden değildi. Bunun üzerine Kağanoğullarından An-lo kağan olarak tanındı. An-lo, Talo-pi-en’in tehlikeli davranışları üzerine tahtı Şapolyo’ya (Şeto, Asparuh, İşbara) bıraktı. Şapolyo ordugahını Ötüken dağı çevresinde kurdu. Çe-u ailesinden bir Çin prensesi ile evlendi. Bu sırada Çin’de yönetim, Çe-u hanedanını deviren Suy hanedanının eline geçti. Bu durum karşısında Şapolyo Kaşan karısının mensup olduğu Çe-u hanedanının meşru haklarını korumak amacıyla harekete geçti. Çin imparatoru, nazırı Çang-sun-çing ile birlikte Türk boylarının arasını bozmaya çalıştı, ilkin Batı Türkleri yagbusu Tien-kiu’yu (Tardu) kağan olarak tanıdılar; Şapolyo’nun kardeşi Çu-lo-heu’yu kurnazca Çin’e bağlanmaya zorladılar.  Şapolyo, Çin üzerine 562 ve 583 yıllarında iki sefer yaptı. Bu arada Şapolyo ile Mu-han’ın oğlu Apo-han arasında çarpışmalar oldu. Şapolyo daha önce Apo-han’ın ilini basarak annesini öldürmüş, bunun üzerine Apo-han batıya amcasının yanına sığınmıştı. O sıralarda Şapolyo’nun yeğeni Tıkınca’da isyan çıkarmıştı. Bu mücadeleler sonunda Göktürkler siyasi birliklerini kaybederek Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölündü (582). Şapolyo’nun yakın akrabalarının zaman zaman çıkardıkları isyanlarla  Doğu Göktürkleri zaman zaman güçsüz kaldı. Bunun üzerine Şapolyo, Çin imparatorluğuyla dostça ilişkiler kurma yoluna gitti. Çinliler, Batı Göktürklerini Doğu Göktürkleri aleyhine kışkırtmaktan geri durmadılar. Batı Göktürkleri kağanı Tardu, Şapolyo’ya arşı harekete geçtiği gibi, yine Çinlilerin kışkırtmasıyla Kitanlarda savaş hazırlıklarına başladılar. Şapolyo, bu durum karşısında Çin’e başvurarak Gobi çölünün kuzeyindeki Petao vadisinde bir süre kalmak için izin aldı.

Doğu Göktürkleri kağanı bu sırada Batı Göktürklerine kaçan Apo-han üzerine bir sefer açtı. Apo-han esir edildi. Ancak bu sırada Şapolyo’nun ordugahı basılarak çocuğu ve karısı esir edildi; Çin kuvvetleri araya girdiler; Şapolyo’nun çocuğu ve karısını kurtararak kendisine teslim ettiler. Şapolyo buna karşılık Gobi çölünü  Çin ile arasında sınır olarak kabul etti.

Batı il kağanı Tardu’nun Çin’e kafa tutmaya başlaması Çin imparatoru ile Şapolyo’nun arasının düzelmesinde etkili olmuştur. Şapolyo 587’de  ölünce vasiyeti gereğince küçük kardeşi Çu-lo-heu (Şehu Han) lakabıyla başa geçti. Cesur ve usta bir diplomat olan Şehu Han, Batı iline yaptığı bir akında öldü; yerine Şapolyo’nun oğlu Yong-yu-liu geçti. Bu sırada başka bir bölgede Şapolyo’nun diğer oğlu Tulan Han, Doğu Türklerinden  ancak bazı boyların kağanı olarak hüküm sürüyordu. Tulan Han, Batı Göktürkleri kağanı Tardu Han ile savaşa girişince, Çinliler asıl Doğu Göktürkleri kağanı Yong-yu-liu ile aralarındaki anlaşmazlığı değerlendirmek amacıyla iki orduyu ayırdılar ve Tulan Han’a Çinli bir prensle birlikte yardım gönderdiler. Tulan Han’ın 599’da büsbütün Çin tabiiyetine girmesi üzerine Batı ve Doğu Göktürkleri kağanlarının gönderdikleri ordu Tulan Han’ı ağır bir yenilgiye uğrattı; Tulan Han Çin’e kaçtı. Çin imparatoru Tulan Han’ın, eski durumu elde etmesinde büyük yardımcı oldu. Tulan Han’ın öldürülmesinden sonra, yerine Ta-teu adlı bir kağan oğlu geçti. Bu sıralarda Yong-yu-liu ölmüş, yerine Ki-min adlı bir kağan geçmişti. Ki-min Kağan ölünce de (608) yerine Çin imparatorunun teşviki üzerine oğlu Toki-şi (Şipi Kağan) tahta çıktı. Şipi Kağan, Çin’e karşı düşmanca tavır takındı; çeşitli tarihlerde Çin’e birçok akın yaptı. Bu sıralarda Çin’de iç karışıklığın baş göstermesi (605-616) ve Doğu Göktürklerin başarılı akınları karşısında Çinliler, Doğu Göktürkleri ile iyi geçinmek zorunda kaldılar. Şipi Kağan’dan (öl. 619) sonra tahta çıkan oğlu Se-li-fo-şe der bir yıl süren hükümdarlığı sırasında Çin’e bazı seferler yaptı. Yerine geçen kardeşi Hieli (To-pi) Kağan’ın Çin’e yaptığı seferler arasında, özellikle 621 ve 622 yılındakiler önemlidir. 625 ve 626 yılındaki seferler, Çin’i Göktürklere karşı tedbir almaya zorladı ve 626 yılındaki sefer sonucunda barış yapıldı (Vey köprüsü barışı). Bu tarihten sonra Doğu Göktürklerinde bir gerileme görüldü; doğal afetlerin yanında bazı boylar başkaldırdı; kağanın kardeşi Çin imparatoruyla anlaştı. Çinli general Li-tsing, ordusuyla Vu-yang dağında karargah kurduktan sonra Hieli Kağan’ın karargahına ani bir baskın yaptı. Kağan kaçtı; Batı ile, Türk başbuğlarından Şapolyo Han’a sığındı; ancak Şapolyo, Çin ile anlaşma halinde bulunduğu içim Hieli Kağan  yakalanarak Çin imparatoruna teslim edildi. Böylece bütün Doğu Göktürklerinin toprakları da Çin’e geçti (630). Hieli Kağan 638’de öldü. Doğu Göktürklerinin 630’da, Batı Göktürklerinin de 659’da Çin hakimiyetine alınmasından sonra bazı Türk boyları Çin ülkesinde yerleşerek Çinlileştiler. Ancak milli benliklerini koruyan bazı Türk boyları zaman zaman başkaldırdılar sa da bir sonuç alamadılar. (679’da Wen-nu ve Fong-çi adlı iki Türk büyüğünün isyanı). Orhon yazıtlarının bildirdiğine göre Çin hakimiyetindeki Türk boyları İlteriş (veya Kutluğ) Kağanın liderliğinde ayaklandılar; 17 kişi ile bağımsızlık mücadelesine başlayan Kutluğ, Çin hizmetinde bulunan Vezir Tonyukuk’un da büyük yardımlarıyla ilkin Türk boylarını kendisine bağladı, sonra Çin’e karşı çete savaşları verdi (681 ve 682). Karargahını Çugay-kuzu ve Karakum yakınlarında kuran Kutluğ İlteriş Kağanı (hük. 681/682-690/691) önce Tölesler ile Tarduslar kağan olarak tanıdılar. Kutluğ Kağan, kağanlığı süresince Çinliler ile savaştı. 683’te yapılan dört akında çeşitli Çin eyaletleri yenilgiye uğratıldı. 685’teki savaşta da Çinliler yenildiler. Fakat aynı yıl yapılan üçüncü akın başarısızlıkla sonuçlandı. Kutluğ Kağan’ın kardeşi Kapağan’ın (veya Kapgan) yaptığı baskın başarılı olamadı (684). Orhun yazıtlarında Kutluğ Kağan’ın çeşitli Türk boylarıyla mücadele ettiği yazılıdır. Kutluğ Kağan en çok Oğuzlar ile uğraştı. Zira Oğuzlar, Kutluğ Kağan’ı tanımadıkları gibi Çin ve Kitanlar ile anlaşarak Kutluğ Kağan aleyhine faaliyete geçtiler: Oğuzlar kuzeyden, Kitanlar doğudan, Çinliler ise güneyden hücum etmeyi tasarlamışlardı. Kutluğ Kağan bu durumu öğrenince Vezir Tonyukuk’un fikriyle Oğuzlar üzerine sefer açtı. Oğuzlar yenilgiye uğrayınca bütün oğuz boyları Kutluğ Kağan’a tabi oldular. Bundan sonra Kutluğ Kağan Ötüken ormanında karargahını kurdu. Yine Orhun yazıtlarından (Tonyukuk yazıtı kuzey yüzü ve doğu yüzü) anlaşıldığına göre Onok ve Kırgız kabileleri Göktürklerin kuvvetlenmesi karşısında endişelendiler. Çin imparatorunun Göktürkleri yenme teklifini kabul eden Onok ve Kırgız kağanı kuvvetlerini birleştirerek Göktürklere karşı harekete geçtiler. Tonyukuk durumu öğrenince Kutluğ Kağan’a ilkin Kırgızların yok edilmesi gerektiğini bildirdi.Kutluğ Kağan ve Tonyukuk’un başında bulunduğu ordu, Kırgızları büyük bir bozguna uğrattı; Kırgız Kağanı öldü; Kırgızlar da Kutluğ Kağan’a tabi oldular.

Bir süre sonra Onok’lara bağlı Türgeşler de Kutluğ Kağan’a karşı savaş hazırlıklarına giriştiler. Ancak bir süre önce ölen eşi İlbilge Hatun için yas tutmak zorunda olan Kutluğ Kağan, kardeşi İnal Kağan ve Tonyukuk’u Türgeşlerin itaat altına alınması işiyle görevlendirdi. Göktürk ordusu Türgeşleri yenilgiye uğrattı; kağanlarını da tutsak etti. Bundan sonra Kutluğ Kağan’ın, Onok boylarının kendisine tabi olma çağrısına bütün Onok boyları uydular. Böylece Oğuzların, Kırgızların ve Türgeşlerin boyun eğmeleriyle Göktürkler daha da güçlendiler. 690-691’de ölen Kutluğ Kağan’ın dört oğlu vardı: Ki-ay-lipi, Bilge, Kültigin, Bay Kültigin.

Yazıtlarda, Kutluğ Kağandan sonra kağan olan kimsenin adı belirtilmemiş, sadece ”amcam kağan” denmekle yetinilmiştir. Çin kaynaklarında Meçue diye geçen bu kişi Tonyukuk yazıtından da anlaşıldığına göre Bögü veya Kapağan’dır. Kutluğ Kağanın oğlu Bilge küçük olduğu için tahta geçen Kapağan Kağan, (691-716) çeşitli Türk boylarını boyunduruğu altına adlı; Çin’e birçok akınlar yaptı. Bununla birlikte zaman zaman Çin ile dostça ilişkiler de kurdu; imparatoriçeden bazı isteklerde (bir Çin prensesiyle evlenmek, Sarısu boyundaki Türk boylarını kendi boylarına göndertmek v.d.) bulundu. Çin’e karşı etkili bir siyaset gütme amacında olan bu isteklerin bir kısmı kabul edilmeyince Kapağan Kağan Çin’e savaş açtı. 702 ve 706 yılındaki seferler başarıyla sonuçlandı ve büyük ganimet ele geçirildi.

Orhun yazıtlarında Kapağan Kağanın batı Türk boylarını da itaati altına aldığı belirtilmektedir. Kapağan Kağan ayrıca Kırgızlara da hücum ederek Kırgız kağanını öldürdü (711). Az kavmi beyi Bars, Kapağan Kağanın kızını almıştı, bundan dolayı Kağan adını taşıyordu. Fakat Kapağan Kağan’a başkaldırınca öldürüldü. 712′ de Kara Türgeşleri ve Koşu Tutuk’u yenen Kapağan, iki yıl sonra Beşbalık üzerine hücum etti; aynı yıl (714) Dokuz Oğuzlarla savaştı. 714-715’te bağımsız Karluk ili ile Göktürkler arasındaki çatışmada prens Kültigin özellikle büyük yararlılıklar gösterdi; savaş Göktürklerin başarısıyla sonuçlandı. Aynı yıl dokuz Oğuz ve Otuz Tatarların birleşik kuvvetleri yenilgiye uğratıldı. Kültigin kumandasındaki ordu, üç Karluk boyunun Çin’e tabi olması üzerine diğer Karluk boylarını itaati altına aldı.

Kapağan Kağanın birçoğuna kendisinin de katıldığı savaşlar sonunda Göktürk Devleti’nin sınırları genişledi; Kutluğ Kağanın oğulları Bilge ve Kültigin bu gelişmede etkin rol oynadılar.

Sürekli savaşlar Kapağan Kağanı yıpratmış ve zalim bir hükümdar yapmıştı. Başkaldıran Bayırku boyunu tedip ettikten sonra, dönerken bazı Bayırku isyancıları tarafından öldürüldü; başı Çin imparatoruna gönderildi (716).

Kapağan Kağan, Bumin Kağan gibi kağanlığı iki bölüm olarak yönetmek istemiş; bu amaçla doğu bölümünün başına kardeşi To-si-fu’yu, batı bölümünün başına da Kutluğ Kağan’ın oğlu Bilge’yi getirmişti. Oğlu Fi-kiu’yu da ”Küçük Han” unvanıyla bu iki bölümün tek yöneticisi olarak seçmişti. Fakat öldürülmesinden sonra kağanlığın başına Bilge Kağan geçti(716).
Göktürk Devleti

Bilge Kağan (doğ. 684) ”Tanrı gibi gökte yaratılmış Türk Bilge” lakabını aldı. Sivil yönetimi kendi üzerine alan Bilge Kağan, kardeşi Kültigin’i de askeri işlerle görevlendirdi; Tonyukuk’da yaşının ilerlemiş olmasına rağmen vezirlik görevinde bırakıldı. Bu sırada Türgeş kavminde Su-lo adlı biri, kağanlığını ilan ederek, Bilge Kağan’a bağlı bazı boyları kendi tarafına çekti. Tonyukuk’un müdahalesiyle durum düzeltildi. Bilge Kağan’ın tahta çıktığı sırada Göktürklerin iç düzeni epeyce bozuktu. Bilge Kağan kendi adına dikilen yazıtında bunu açıkça söyler: […] ”Varlıklı, zengin boya Kağan olmadım. İçte aşsız, dışta donsuz (çıplak); düşkün boyun kağanı oldum. (Küçük kardeşim Kültigin), iki şad, Küçük kardeşim Kültigin ile konuştuk. Babamızın amcamızın kazandığı boyun adı sanı yok olmasın diye, Türk boyu için gece uyumadım gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kültigin ile iki şad ile öle yite çalıştım. […] Çıplak boyu giydirdim; yoksul boyu zengin kıldım. Az boyu çok kıldım.” […] (Bilge Kağan yazıtı, doğu yüzü).

Tonyukuk’un kızı Po-fu-yu ile evlenen Bilge Kağan, bazı Oğuz boylarıyla Kitan ve Tatabı’lara karşı birtakım akınlar yaptı. 720, 721 ve 722 yıllarında Çin’e yapılan seferler başarıyla sonuçlandı. Bütün Türk boylarınca metbu olarak tanınan Bilge Kağan, devletini güçlendirdikten sonra Çin ile dostça ilişkiler kurma yoluna gitti. Bu amaçla Çin’e elçiler gönderildi; hediyeler sunuldu ve bir prenses istenildi. Çinliler Türk elçilerini iyi karşılamakla birlikte istenilen prensesi göndermediler. Bilge Kağan bunun üzerine savaş açtıysa da bir sonuç elde edemedi. Bilge Kağan’ın ordusunda birçok defa başkumandan olarak görev alan Kültigin 731’de ölünce, Bilge Kağan geleneklere uygun olarak büyük bir yuğ (matem) töreni yaptırdı ve onun hatırasına bir yazıt diktirdi. Kültigin’in ölümünden 3 yıl sonra da Bilge Kağan veziri Mey-lo-çue tarafından zehirlenerek öldürüldü (734). Yerine ”Tanrı gibi gökte yaratılmış Türk Bilge Kağan” olarak oğlu Y-yen geçti. Y-yen de babası için büyük bir yuğ töreni yaptırdı, adına yazıt diktirdi. 8 yıl süren hakimiyeti sırasında Y-yen, Çin ile dostça geçindi. O ölünce (742-?) küçük kardeşi Bilge Kutluğ Kağan tahta çıktı. Bu Kağan’ın döneminde de Çin ile dostluk ilişkileri sürdürüldü. Bilge Kutluğ Kağan’ın amcalarından biri, batıdaki boyların, diğeri de doğudaki boyların yönetimiyle görevlendirilmişti. Bir süre sonra, Bilge Kutluğ Kağan’a karşı bir hoşnutsuzluk baş gösterdi; Batı ilindeki amcasının fazla ileri gitmesi üzerine batı iline bir sefer açtı; amcasını öldürdü; fakat doğu iline yaptığı sefer sırasında öldürüldü. Tahta Bilge Kağan’ın oğullarından biri geçti, fakat bir süre sonra Ko-to-şe-hu adlı biri tarafından öldürüldü. Ko-to-şe-hu önce küçük kardeşini başa geçirdi; bir süre sonra da kendi kağanlığını ilan etti. Bu şekilde başlayan kanlı taht mücadeleleri, Göktürklerin devlet düzenini büyük ölçüde sarstı; bazı Türk boylarının ayaklanması sonucunu doğurdu.

Göktürk Alfabesi

Göktürk (Orhon) Yenisey Alfabesi

Uygurların, Karlukların ve Basmılların ayaklanması (742) sırasında Ko-to-şe-hu öldürüldü; Basmılların başbuğu Kie-tie-i-şi lakabıyla kendini Kağan ilan etti. Bir süre sonra Göktürkler, Basmıllar, Uygurlar ve Karluklar arasında çıkan anlaşmazlıktan yararlanarak Bay Kültigin’in oğlunu (Usumi-şi Han) lakabıyla Kağan ilan ettiler; oğlu Kolaça’yı da Batı ili başına getirdiler. Bu sırada Çin imparatoru, kağanın kendisine tabi olmasını istedi. Kağanın ret cevabı üzerine Çin imparatoru, Basmıl, Uygur ve Karlukları, Göktürk Kağanı üzerine gönderdi. Usu-mi-şi Kağan yenilgiye uğradı, Ötüken’e çekildi. Basmıllar 744’te Göktürklere karşı yeniden hücuma geçtiler; Göktürkler yenilgiye uğradı.Usu-mi-şi Kağan öldürüldü. Sonra kağanın küçük kardeşi Bemey Tigin tahta çıktı. Göktürk ilinde Basmılların hakim rol oynaması üzerine Göktürkler, Basmıllardan birini han seçmek zorunda kaldılar. Bu sırada Göktürk tiginlerinden Apota, kağanlığını ilan etti. Çin kuvvetleri tarafından yenilgiye uğratılan Apota  Kağan’dan sonra bir süre için batı ilindeki Türk boyları mücadeleyi sürdürdüler. Daha sonra Uygurlar Karluklar ile birleşerek Basmıl hanını öldürdüler. Uygurların başı, Kutluğ Bilge Kül Han unvanıyla kağan oldu. (745). Bundan sonra Uygurlar, Bemey Kağan yönetiminde kalan Ötüken ve çevresini de ele geçirdiler; Bemey Kağan’ı öldürdüler. Böylece Ötüken’de 552 yılında başlayan Göktürk hakimiyeti son buldu, yerine yine bir Türk boyu olan Uygurlar hüküm sürmeye başladı.

İdari, Askeri ve İktisadi Durum

Göktürklerin tarihi, devlet yapısı, askeri durumu, dini v.b. konularda en geniş bilgi ”Çin annalleri” adı verilen resmi Çin yıllıklarında, Orhon ve Yenisey yazıtlarında bulunmaktadır.

Göktürkler Orta Asya’da ilk defa ”Türk” adını taşıyan bir devletin kurucuları olarak tarihe geçmiştir. Göktürklerde genel olarak aristokrasiye dayanan bir devlet düzeni bulunduğu göze çarpar. Ötüken’de oturan kağan ”ilig” unvanını taşır ve bütün Türk boylarının başı sayılırdı. Kağanın karısı katun; çocukları tegin (veya tekin, tigin); çocuklarının karıları da konçuy adını taşırlardı. Kağan’dan sonra birliğe bağlı boyların reisleri kan’lar (han) gelirdi. Sonra nazırlar (yabgu ve şad) ve buyruk diye adlandırılan yüksek dereceli devlet memurları  (tudun, çur, turhan, apa) sıralanırdı. Şehzadeler ”yabgu ve şad” unvanıyla  genel valilik ve başkumandanlık  gibi önemli mevkilerde bulunurlardı.

Göktürklerde kağanlık doğu ve batı ili olmak üzere iki bölüme ayrılmıştı; her iki ilin başında da birer yabgu bulunurdu. Doğu ili yabgusu derece bakımından batı ili yabgusundan  daha yüksekti; aynı zamanda da veliaht sayılırdı.

Devlet ileri gelenleri her yılın ilk ayında kağanın başkanlığında toplanarak yönetim ile ilgili işleri görüşürlerdi.

Göktürkler savaşçı bir Türk boyu olduğu için orduya büyük önem vermişlerdir. Gençlerden kurulu olan ordunun büyük çoğunluğu atlı, bir kısmı da yaya idi, silahları da yay, ok, zırh, kılıç ve mızraktan ibaretti. Savaş taktikleri sür’atli baskın yapmaktı.  Büyük düşman ordusu karşısında da gerilla savaşı vererek yok etme usulüne başvururlardı.

Yaz ve kış mevsimlerinde devamlı olarak çadırlarda (arabaları üzerinde de keçe çadırdan evleri vardı) yaşayan Göktürklerin ekonomisi kuruluş devirlerinde büyük ölçüde savaş ve baskınlardan elde edilen ganimetlere, kısmen de göçebe oldukları için hayvancılığa, bir de bağlı boylardan alınan vergilere dayanıyordu. Devletin sınırları genişledikçe göçebelikten yerleşik hayata geçerken, tarıma ve küçük el sanatlarına önem vermeye başladılar. Özellikle, uyguladıkları tarım usullerinde Çin’i örnek aldılar. Bu arada uzun süre ellerinde bulundurdukları Çin ipek yolu, ekonomilerine büyük ölçüde katkıda bulundu.

Din ve Gelenek

Şamanlık’a bağlı olan Göktürkler üç kutsal şeye inanırlardı: 1. Gök Tanrısı; 2.Yersub (yer ve suyun tanrısı); 3.Atalar (ecdat).

Yazıtlardan anlaşıldığına göre Göktürklerin en büyük tanrısı Gök Tanrıdır. Gök Tanrı sonsuzdur, insanların ne zaman doğup, ne zaman öleceğini tayin eder. Gök Tanrısı kağan unvanını istediğine verir; kağana devlet idaresinde, savaşta v.s durumlarda yardımcı olur; kağan aşırı davranışlarda bulunur, yolunu şaşırırsa Gök tanrısı yer-sub ile birlikte kendisini cezalandırır. Yer-sub ile ilgili olarak yazıtlardan pek bilgi edinilememektedir. Sadece yer-sub’un yeryüzünde yaşayan iyi ruhların bütünü olduğu bilinmektedir.

Göktürklerin Umay adında çocukları koruyan bir tanrıçaları da vardır.

kültigin yazıtı

Göktürklerde yıldızların (ay ve güneş dahil) dini bir önem taşıdığını belirten herhangi bir belgeye rastlanmamıştır.

Göktürklerin atalarına karşı büyük saygıları vardır. Kağan her yıl kurban için beyleri ”atalar” mağarasına götürür. Burada söz konusu olan mağara Türklerin atasının, bir dişi kurt olan karısı ile birlikte sığındığı yerdir.

Göktürkler çağında, güneybatıda İran (Sasani) imparatorluğu sınırındaki bazı Türk boylarının Zerdüşt dinini kabul ettikleri, bu çağa ait bazı küçük ateşgedelerin bulunmasından anlaşılmıştır. Horasan, Maveraünnehir ve Fergana’yı yarı bağımsız olarak yöneten Göktürk hanedanına bağlı bazı Türk şehzadelerinin de Zerdüşt dinini kabul ettikleri sanılmaktadır.

Yazıtlardan anlaşıldığına göre Göktürklerde , ölen kimsenin ruhunun bir kuş şeklinde uçup gittiğine inanılmaktadır.

Göktürklerde ölülere yapılan törene yuğ (veya yoğ)adı verilirdi. Birisi ölünce cenazesi önce çadırına konur. Bütün yakınları ölünün adına kurban olarak bir koyun ve bir at kesip çadırın dışına bırakırlar. Sonra feryat ederek atlarını çadırın çevresinde yedi defa koştururlar; çadırın giriş kısmının önünden geçerken bıçakla yüzlerini yaralarlar. Böylece kan ile gözyaşı birbirine karışır. Sonra ölüyü gömmek için uygun bir gün seçilir. Bir kimse bahar ve yaz mevsiminde ölmüşse cenazesi ağaçların yaprakları dökülünceye kadar; güz veya kış mevsiminde ölmüşse ağaçlar yaprak çıkarıncaya kadar bekletilirdi. Önce ölünün atı yakılarak külleri, kullandığı ile birlikte ölü ile gömülür. Gömme günü ölünün bütün yakınları kurban için çeşitli şeyler getirir; mezarın çevresinde at koşturarak feryat eder ve yüzlerini yaralarlar. Ölü gömüldükten sonra mezarı üzerine dikilen taşlar (balbal) yenilen düşmanın öbür dünyada galip gelene hizmet edeceğine işaret ederdi. Orhon yazıtlarında, Bilge Kağan’ın kardeşi Kültigin’in ölümü dolayısıyla yaptığı matem merasimine komşu boylardan gelen heyetler arasında yas tutan (yoğçı) ve ölüye ağlayan (sığıtçı) kişilerin bulunduğu belirtilmektedir. Yas töreninde bulunan kimselerin yas alameti olarak kulak ve saçlarını kesmeleri bir gelenekti. Çin tarihlerinden anlaşıldığına göre Göktürk kağanları tahta çıkarılırken, bir keçi üzerine konur ve yukarı kaldırılırdı. Bu gelenek, daha önce Tobalarda görülür. Türklerde tahta çıkma törenlerinin bir çeşit  ”göğe çıkma” gibi kutsal anlamı vardı. Altay ve Sibirya Şamanlığında inanca göre şamanlar, göğe çıkarlar ve göğün dokuz katını dolaştıktan sonra yere inerlerdi. Şamanın göğe çıkmasından önce bir tören yapılır ve şaman, 9 şaman çırağının tuttuğu beyaz keçe üzerine konarak 9 defa döndürülürdü. Yazıtlarda da Göktürk kağanları  ”gökte olmuş, gökte tahta oturmuş, kağanlığı ve buyruğu gökten almış” kimseler olarak nitelendirilmiştir. Anlaşıldığına göre bu geleneğin büyük bir dini anlamı bulunmaktadır.

Göktürkler on iki hayvanlı Türk takvimini kullanmışlardır. Takvim adını, her yıla verilen on iki hayvanın adından almıştır. Bunlar; sıçan, öküz, kaplan, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuzdur. On iki yıl süren her devreden sonra aynı adları taşıyan ikinci bir devre başlamaktadır.
bilge kağan yazıtı

Göktürklerin dilleri, edebiyatları v.b. konusunda Türkçe bilgi veren tek kaynak Moğolistan’da Orhon ırmağı yakınında Koşo Tsaydam’da bulunan yazıtlardır. Göktürk ve Orhon yazıtları adı verilen bu belgeler şunlardır: Kültigin yazıtı (dikilişi:732), Bilge Kağan yazıtı (dikilişi: 735), Tonyukuk yazıtı (dikilişi: 720 ?) ve Ongin yazıtı.

Orhon yazıtları basit birer mezar taşından çok , bir çeşit siyasi hatırat, tarih ve beyanname niteliği taşımaktadır. Orhon yazıtlarında ve Orhon, Yenisey bölgelerindeki çeşitli çağlara ait diğer yazılı belgelerde işlek bir nesir dili göze çarpar. Bu durum Türkler arasında, Göktürklerden önce de bir yazma ve okuma geleneği bulunduğunu gösterir. Orhun yazıtları hitabet (konuşma) üslubuyla yazılmıştır. Yollıg Tigin’in yazdığı Kültigin ve Bilge Kağan yazıtlarında, Bilge Kağan , atalarının nasıl devlet kurduklarını, tahta geçtiği sırada devletin ne durumda olduğunu, kendisinin ne gibi önemli faaliyetlerde bulunduğunu, bir dereceye kadar millete hesap verir gibi, zaman zaman gururlu bir anlatım ortaya koymuştur. Kültigin ve Bilge Kağan yazıtlarının önemli bir kısmı (Kültigin yazıtı ”güney yüzü”= Bilge Kağan yazıtı ”kuzey yüzü”; Kültigin yazıtı ”doğu yüzü”= Bilge Kağan yazıtı ”doğu yüzü” aynıdır. Kültigin yazıtının diğer bölümlerinde yine Bilge Kağan, Kültigin’in başarılı hizmetlerinden söz etmektedir. Kültigin ve Bilge Kağan yazıtlarında adı bile geçmeyen Tonyukuk, kendi yazıtında Bilge Kağan’ın askeri başarılarında büyük rol oynadığını, yönetimde de yapıcı faaliyetlerde bulunduğunu anlatmaktadır.
tonyukuk yazıtı

Güzel Sanatlar

Göktürkler çağından kalma toprak üstü eserler (yazıtlar, heykeller, sunaklar v.b.) başta gelen önemli eserlerdir. Göktürkler genellikle mezar üzerine bir ev yaparlar ve evin duvarlarına ölünün çeşitli resimlerini çizerlerdi.

Orhon bölgesinde ve Kuzeybatı Moğolistan’daki kurganlar, arkeologlarca kazılmıştır. Buradaki mezar tipleri bilginlerce çeşitli gruplara ayrılmıştır: Granö, bu mezarları tümsekli mezarlar ve bozkır mezarları diye gruplandırmıştır. Tümsekli mezarlar daha çok vadilere, dağ eteklerine yapılır; boyları 5-100 metre arasında değişirdi. Mezarın orta kısmı taşlarla doldurulur, tümsek biçimine getirilirdi. Bozkır mezarlar ise daha çok yüksek bölgelerde yapılır; etrafı dört köşe yassı taşlarla kaplanırdı. Ayrıca mezarların içine, yanına ve uzağına birer taş dikilidir.  Bu taşlar üzerindeki damgalar dikkat çekicidir. Orhon boylarında ölülerin süslü taş levhalardan yapılmış tabutlar içine gömüldüğü anlaşılmaktadır.

Toprak altı buluntularına gelince: Orhon, Baykal Gölü, Altay (Kadırge, Tuyahta, Kuray kurganları) ve Tanrı dağlarında (Koçkar buluntuları; Gökbulak, Araköl, Isıggöl kurganları; Narın ırmağı buluntuları v.b.) yapılan kazılarda ilgi çekici ve bilgi verici pek çok eser bulundu. Altaylarda Göktürk çağına ait toprak kaplar bulunamamıştır. Ağaçlarda oyulmuş ve deriden yapılmış kaplar ele geçirilmiştir. Orhon ve Tula bölgesindeki kaplar dar ağızlı sürahiler ile geniş ağızlı çömleklerden ibarettir. Katanda, Kuray, Tuyahta kurganlarında gümüşten kulplu ve kulpsuz maşrapalar bulunmuştur. Maşrapaların altında Göktürkçe yazılar görülmektedir.

Katanda kurganında bulunan elbise, Göktürklerin elbise tipleri hakkında bilgi vermektedir. İpekli kumaşlar kürkle süslendiği gibi kürkten yapılmış elbiselere de rastlanılmaktadır. Kemerlerin üzeri madeni plakalarla süslenmiştir, kemerlerin yanlarından sarkan birer süs uçları olduğu görülür. Kemere bu çağda deriden veya kumaştan bir çanta takılırdı.

Altay bölgesinde (Kadırga kurganı) bulunan bronz küpelerin bir kısmının halka biçimde bir kısmının da, halkaya bağlı süsleyici unsurlarla zenginleştirilmiş olduğu görülür. Yine Altay dağlarında (Kudirge kurganı) bulunan eğri kılıç, Türk kılıçların prototipi olarak kabul edilmektedir. Batı Göktürklerin sınırları içindeki Çu yöresinde de eğri kılıçlar bulunmuştur. Altay, Moğolistan ve Truva bölgesinde bulunan heykellerin birçoğu üzerinde eğri kılıç bulunduğu görülmüştür. Kılıçlar kına bağlı iki kayışla kemere tutturulmuştu.

Tanrı ve Altay dağlarındaki kurganlarda birçok yay parçası ele geçirilmiştir: Türk yayları kemik, ağaç ve sinirden  meydana gelirdi.

Orhon ve Tula bölgesinde ve Altaylardaki (Kuray) okların uçları ”üç perli”dir. Özellikle Altaylardaki Kuray okları yapılış bakımından en mükemmelleri sayılır. Altaylarda Katanda kurganında uzun mızrak ucu da bulunmuştur.

Altay ve Orhon bölgesinde ele geçirilen at koşumları da (eyer, üzengi, gem, v.b.) ilgi çekici buluntular arasında yer alır. Altay dağlarında çeliğin çeşitli cinslerine rastlanmıştır. Tuyahta ve Kuray kurganlarında ele geçen çelik cinsleri, bura halkının usta demirci olduğunu göstermektedir. Altaylara giden gezginler de bunu doğrulayıcı bilgi vermektedirler.

Çin kaynaklarına göre Göktürk bayraklarında, alem olarak altın bir kurt başı vardı. Bununla birlikte Göktürk bayraklarının ne biçimde olduğu konusu aydınlığa kavuşturulmuş değildir. Lena ve Yenisey ırmakları kıyısındaki Göktürk çağına ait kaya ve resimlerde bazı süvarilerin ellerinde uzun sırıklara asılı bayrak taşıdıkları görülmektedir.

Göktürkler genellikle mezarlarının üzerine bir heykel dikerlerdi. Bu heykellerin ölüye mi, öldürdüklerine mi ait olduğu meselesi henüz anlaşılamamıştır. Çin kaynaklarına göre Göktürkler, öldürdükleri insan kadar mezarları üzerine taş(balbal) dikerlerdi. Ancak bu heykellerin balballardan ayrı olduğu sanılıyor; çünkü şamanlar bu heykellere son zamanlara kadar saygı göstermiş ve kurban kesmişlerdir.

Orhon heykelleri beyaz mermerden yapılmış ve perdahlanmıştır. Orta Asya ve Sibirya’daki taş minelerde olduğu gibi bu heykellerin sağ elleri, bir şey tutuyormuş gibi yukarı kalkık durumdadır. Heykellerin birçoğunun üzerinde elbise, kılıç, çanta, kemer, küpe v.b. titizce işlenmiştir.

Altay dağlarında (Kuray ovası), Tanrı dağlarında (Isıggöl kenarları, Büyük Kemine kurganı, ) Yenisey bölgesinde Göktürk çağına ait pek çok heykel de ele geçirilmiştir.

Değerlendirme

Siz değerli okurlarımız için bu paylaşımımızda, Orta Asya’ya daki tarihimize bir yolculuk yaptık. Tarih biliminin insana ”geçmişte olup bitenlerden yola çıkarak geleceğe dönük tahmin yürütebilme” getirisi bakımından biz de Göktürkler’i baştan sona kadar okuduktan sonra diyebiliriz ki; henüz 550’li yıllarda Çin’in Orta Asya’daki ülkelerimiz ve milletimiz üzerinde yapmış olduğu ”böl, parçala, birbirine düşür ve kendi kendilerine yok olsunlar” politikasını, günümüzde başta İngiltere, diğer Avrupa ülkeleri, Amerika ve İsrail devletleri de bugün tüm dünyada, özellikle de Ortadoğu’da ve son günlerdeki gündemimizde de şahit olduğumuz gibi ülkemizde uygulamaktadırlar. Bizim de buna engel olabilmemiz için aynı Orta Asya’daki atalarımızın yaptıkları gibi milli benliğimizi korumamız, ve dışarıdaki güçlere karşı kendi içimizde sağlam bir birleşme göstermemiz gerekiyor. Aksi takdirde buradan göçebileceğimiz başka bir Anadolu yok…

 

okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI

  • esker hebeşi
    8 sene önce

    Merheba sayın kardeşlerim.
    Ben türklük ve türkceyi sevdiğim için ve dilimizin yetenek ve üstünlüğünü
    göstermek için tamamen kendim söylediğim klasik türk şiirlerinden bir
    weblog yapdım.
    Türk edebiyatı ve milleti namına siz ve bütün başka türk dili ile ilgili
    olan insanlardan rica ederim lütfen benim webloguma baş vurun.
    Eğer uygun ve iyi bulursanız başkalarına da bu blogu tanıtmanızı ve
    şiirleri yazma ve her türlü mesela dergi, gazete ve … yay manızı rica
    ediyorum. Amaç benim yazdığım bir kaç kelime değil amaç türk dünyasının
    birliği ve erdemini göstermekdir.
    Bir kez görmeğe değer.
    Lütfen imkanı olursa nasıl bulduğunuzu bana yazın. Tanrıya ısmarladık, sağ
    olun, var olun

    84
    yorum beğen