Yüzyıl savaşlarından çıkan Fransa, birliğini kurmuş ve henüz kendisine ait olmayan toprakların ilahakını hazırlamıştı. Büyük derebeylerin zararına bu genişleme siyasetinin mimarı Louis XI oldu.
Kültür ve dil birliğiyle sağlamlaştırılan Fransız Birliği gerçek anlamda kurulmuştu. Krallık iktidarı, devrin iktisadi refahı ve Roma hukukunun incelenmesi sonucunda geliştirildi ve kendi yararlarına örgütlenme olanağı buldu; kralların iradesi tüm düşüncelerin önünde gelecekti. Ayrıca saray maiyetinin büyük bir önemi vardı, merkeziyetçi monarşinin ilk düzenli hizmetini bu çevre yapmaktaydı. Kralın yanında bir hükümet konseyi bulunuyordu.
François I devrinde yeni dünyadan gelen değerli maden akını arttı ve Henri II zamanında en yüksek düzeye ulaştı. Bu akın, para değerinin düşmesine ve XVI. yüzyılın sonunda fiyatların artmasına yol açtı. Paranın alış gücünün düşüşü büyük sosyal sonuçlar doğurdu; gerçekten sabit gelirli kimseler, yüzyılda servetlerinin dörtte üçünü kaybetti. Bu yüzden gelir sahipleri küçük memurlar ve Ortaçağ’da tespit edilmiş toprak kirasıyla geçinen kır soyluları yıkıma uğradı.
Bu olay, tüccarlara, tarım kesimine ve özellikle maliyecilere elverişli ortam hazırladı.
XVI. yüzyıl, İspanya tarihinin altın çağıdır. Katolik kralların yönetiminde, hızla kurulan ve kabul edilen bir mutlakiyet sayesinde İberik Yarımadası, Avrupa’nın en güçlü, en kararlı devleti oldu. İspanya, birliğini kurar kurmaz, Yeni Dünya nın fethine girişti; İspanya’da Aragona ve Castilla krallıkları kuvvetlerini birleştirip, sonra Katolik olmayanlarla, engizisyon yoluyla mezheplerle mücadele ettiler. Felipe II (1556) gerçek bir merkezi idare kurdu.
Felipe II’nin üç büyük uğraşı adalet, ordu ve maliye oldu. Daha XVI. yüzyıl sonunda İspanya dış ülkelerde gücünü yitirmeye yüz tutmuş ve içerde çok büyük bir iktisadi bunalımın eşiğine gelmişti. İspanya çökme dönemine girdi.
Henri VIII ve Elizabeth I’in parlak devirlerine rağmen, XVI. yüzyılda İngiltere, taht sorunları, dini sorunlar ve parlamentonun hak iddialarıyla siyasi bunalıma sürüklenmişti.
Henri VIII, monarşinin otoriter niteliğini bir kez daha göstererek; zora dayanan bir yönetim uyguladı. İç güçlüklere rağmen, İngiltere gücünü artırmaya devam etti.
İngiltere tarihinin en kanlı devirlerinden biri olan Mary Tudor2un saltanatı Katolik kilisesinin yeniden kurulması ve Protestanların kovuşturulmasıyla geçti. Elibeth I içeride durumu düzelterek ülkenin iktisadi ve kültürel gelişimi çabasına girdi.
Katolikler, tahtta iddiası bulunan Mary Stuart ile mücadele etti. Yine bu dönemde İspanyol donanmasını tahrip eden İngiltere denizlerde üstünlük kazandı. Elizabeth öldüğü zaman (1603), ardında iktisadi ve kültürel bakımdan gelişmiş bir ülke bıraktı.
XV. yüzyıl sonunda kutsal Roma-Germen İmparatorluğu haritasına bakıldığında küçük parçalara bölünmüş ve kargaşalık içinde birçok küçük devlet görülür. Bu haritada bir yandan büyük devletler arasına sıkışmış kilise prenslikleri, öte yandan küçük Frank toprakları olan özgür şehirler vardı. Bu parçalanma içinde birkaç siyasi birlik olarak Brandenburg, Saksonya, Bohemya ve Avusturya göze çarpıyordu. XVI. yüzyılın dini sorunları er prensliğini bağımsız niteliğini daha belirgin hale getirdi.
İmparatorluk siyasi gücünü yitirdiği ölçüde krallar kendi devletlerinde durumlarını kuvvetlendiriyordu. XV. yüzyıl başından beri imparatorluk ünvanını ellerinde bulunduran Habsburglar, yavaş yavaş kendi toprakları olan Avusturya ve Bohemya’yı Germen dünyasının merkezi haline getirmeye çalıştılar.
XVI. yüzyıl İtalya’sında ise her birinin kendisine özgü yönetim biçimi olan bağımsız devletler vardı: cumhuriyetler, aristokrat hükümetler, prenslikler ve krallıklar yarımadanın siyasi hayatını bölüşmüştü. Bununla birlikte Almanya’ya oranla, burada Ortaçağ’dan beri bir milliyetçilik duygusu belirmişti.
İskandinav ülkelerinde Danimarka, Norveç ve İsveç krallarının 1397’de kurduğu ”Kalmar Birliği” sonunda savaşa neden oldu. Danimarka kralının üstünlük havaları İsveç’in çekilmesi ve Danimarka tarafından işgaliyle sonuçlandı. İsveç bağımsızlığa kavuşurken Lutherciler kuzeyde yayıldılar.
Polonya, Batı etkisine en çok açık doğu ülkesiydi. Roma Kilisesi’nin bir üyesiydi ama heniz bir millet değildi, XV. yüzyılda siyasi çatı kurulamamıştı. İktidar toprak aristokrasisinin, iktisadi hayat ise Alman ve Yahudilerin elindeydi.
Rusya bu dönemde yükselmeye başladı. Moskova prensliğinden başlayan İvan III kuvvetlendi ve ”mutlak hükümdar” adını aldı. İvan IV (Korkunç İvan) zamanında ülke birlik yoluna girdi. İvan IV 1547’de taç giydi, çar oldu ve merkeziyetçi bir devlet kurmak için reformlara başladı.
Lutherci propagandanın çok erken başladığı Hollanda ve Felemenk’te Reform İspanyol hakimiyetine karşı milli bilincin bir ifadesi oldu. Felipe II’nin güçsüzlüğü nedeniyle Felemenk eğilimlere göre ikiye ayrılmıştı: Kuzeyde Birleşik eyaletler bağımsızlık kazanmış, güneyde İspanyol Felemenk’i İspanyol monarşisinin basit bir eyaleti olarak kalmıştı.