Milli Edebiyat akımının temsilcilerinden, aşk konusu yanında yurt sorunlarını, gerçeklerini de ele alan şair.
İstanbul’da doğdu, Akdeniz yolculuğu sırasında Samsun gemisinde öldü.
Tıp Fakültesi’ndeki öğrenimini yarım bırakarak bir süre gazetecilik yaptı. İlk şiir kitabı ”Şarkın Sultanları” adını taşıyordu. Burada aruz veznini kullanmış, yalın ve içtenlikli bir anlatımla aşk konusunu işlemişti. 1919 yılında çıkan ”Dinle Neyden” yapıtındaki şiirleriyle hece veznin kullanan Milli Edebiyat akımının temsilcileri arasına katıldı. Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy ve Enis Behiç Koryürek ile birlikte ”Beş Hececiler”diye anılan topluluk içinde yer aldı. İleri gazetesi adına 1922’de gittiği Ankara’daki gözlem ve izlenimleri onun şiirinde önemli bir değişime yol açtı. Kayseri’deki öğretmenlik yılları, katıldığı ”Şark Vilayetlerini Tetkik” gezisi ona Anadolu’nun güç yaşama koşullarını, sorunlarını tanıttı.Böylece memleketçi ve halkçı edebiyata yöneldi. Sanat adlı şiirinde bu dönemde Anadolu gerçeklerine yönelen şiir görüşünü şöyle açıklayacaktı:
”Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu ‘muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun… Ayrılıyor yolumuz.”
Ünlü Han Duvarları şiiriyle Anadolu’yu adım adım tanıyan bir aydının izlenimlerini yansıtırken bu anlayışa yakından bağlı kaldı. Yoksul köyler, gurbetten gurbete savrulan köy insanları, ayrılık acıları, güç yaşama koşulları onun içli ve gerçekçi şiirinde dile geldi:
”Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gözümü sızlatan duvarları.”
Uzun yıllar liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. Bu sırada oyunlarda kaleme aldı. Bunlardan Canavar, sevgilisi kaçırılan ve zalim ağaya karşı ayaklanan bir köylü gencin öyküsüydü. Bu yapıtında köy çevresine köylü yaşamını gerçekçi biçimde işledi. Cumhuriyet döneminin yeni tarih görüşüne dayanan Akın oyunu ise Türklerin anayurtlarından göç etmelerini anlatırken tarih bilinci ve ulus sevgisiyle temelleniyordu. Kahraman, Özyurt gibi oyunları bireysel değerlerin yerine yurt sorunlarının geçtiği ürünlerdendir. Yayla Kartalı adlı oyunu törelere, inancıl değerlere yan çizen yapmacıklı, züppe, gösterişe düşkün kent yaşamını eleştirir.
Ancak aşk, sevgi, kadın konuları da onun şiirinde her zaman geniş bir yer tutmuştur. Bu konulara lirik, zaman zaman da tutkulu bir biçimde yaklaşır:
”Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,
Sana kafir dediler, diş biledim Hakk’a bile.
Topladım saçtığı altınları yüzlerce elin,
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile…
Sana çirkin demedim ben, sana kafir demedim,
Bence dinin gibi küfründe mukaddesti senin.
Yaşadın beş sene kalbimde, misafir
Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin?
Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek
Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek .”
Osmanlı İmparatorluğunun parlak dönemlerini konu edinen şiirleri Akıncı Türküleri kitabında, yurt sevgisini, Atatürk’ü, devrimleri konu edinen şiirleri Akarsu adlı yapıtındadır. Şiirlerinden seçmelere Bir Ömür Böyle Geçti, Elimle seçtiklerim, Heyecan ve Sükun gibi derlemelerde yer vermiştir.
1946-1960 yıllarında Demokrat Parti’den İstanbul Milletvekili olarak TBMM’de görev yapmıştır. 27 Mayıs 1960’ta tutuklanmış, Yassıada’da yargılandıktan sonra aklanmıştır. Bu dönemin izlenimlerini aruz vezniyle yazdığı ”Zindan Duvarları” adlı yapıtında dile getirmiştir.