arama

Haçova Zaferi 24-26 Ekim 1596

  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş

300 bin kişilik

Avusturya ordusu bir kere daha yeniliyor

HAÇOVA ZAFERİ

 

Ordugaha giren düşman ordusunu aşçılar, seyisler, hademeler karşıladı; kazma, kürek, balta ve kepçelerle geri püskürterek bataklığa sürdü.

 

Osmanlı ordusu Eylül 1596’da Eğri Kalesini kuşatmaya devam ederken, Arşidük Maksimilyen kumandasında büyük bir Avusturya ordusu Türklerle savaşmak için Haçova’ya doğru yürüyüşe geçmişti. Bu orduya Erdel, Alman, Leh, Çek, Macar ve İtalyan askerleri de katılmıştı ve toplam asker sayısı 300 bin civarındaydı. Türk ordusundaki asker mevcudu da 140 bin kadardı.

Sadrazam İbrahim Paşa, Avusturya ordusunu kaleye yardım için gelen önemsiz bir kuvvet sanmıştı. Onun için Cafer Paşa kumandasındaki kuvvetleri bu ordunun üzerine gönderdi. Cafer Paşa,  emrindeki kuvvetleri derhal savaş nizamına sokarak hücum emrini verdi. Fakat düşman ordusunun çok kalabalık olduğunu, saldırmanın bir çeşit intihar anlamına geleceğini gören yeniçerilerin bir kısmı bu emri dinlemedi. Birliğin ön safta savaşanları öldü, üçte ikisi geri çekildi. Cafer Paşa’nın büyük bir cesaretle düşmanın üzerine atılarak çarpışması da sonuç vermedi. 1000 yeniçeri ve 100 tımarlı sipahi şehit düştü. Ayrıca 42 top kaybedildi.

Bu olay Osmanlı ordusunda eski disiplinin kalmadığını gösteriyordu. Oysa Osmanlıların asıl üstünlüğü çelikten bir iradeye sahip olmalarıydı. Böyle olduğu için de sayıca kendinden kat kat üstün olan nice orduları yenmiş, eşsiz zaferler kazanmıştı. Şimdi ise disiplinin sarsıldığı görülüyordu ve bu durumda düşmanın sayıca fazla olması halinde savaş kaybedilebilirdi.

Padişah düşmandan yüz çeviremez

Cafer Paşa akşam olunca, gecenin karanlığından yararlanarak kaleye çekildi. Bundan sonra Osmanlı karargahında bir savaş meclisi toplandı. Devlet büyüklerinden bazıları savaşa taraftar değillerdi. Fakat Hoca Sadedin Efendi bu yanlış fikirlere şiddetle karşı çıktı. Başında, padişahın bulunduğu bir Türk ordusu savaştan kaçamazdı. Savaşa girilmese bile düşman bu çekingenlikten yararlanıp takibini sürdürür, kendisine uygun şartlarda savaşı kaçınılmaz hale getirebilirdi. Bunları hatırlatan Sadeddin Efendi, ‘’Osmanlı Devleti’nde bir padişahın çok kuvvetli bir sebep olmadıkça düşmandan yüz çevirdiği işitilmemiştir!’’ diye bağırdı.

Paşalar arasında yapılan çekişmeli tartışmadan sonra savaşa karar verildi ve Hoca Sadedin Efendi padişahın huzuruna çıkarak düşmanla vuruşma kararı aldığını bildirdi.

24 Ekim günü Osmanlı ordusu Haçova ‘ya gelmiş, savaş nizamını almıştı. Padişahın otağı, epeyce gerilerde kurulmuş, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa sağ kanatta, Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmet Paşa sol kanatta yer almışlardı. Cigalazâde Sinan Paşa ise öncü birliklerini idare edecek, Fetih Giray Kırım süvarileriyle onun yanında yer alacaktı.

25 Ekim günü küçük çapta vuruşmalar ve karşılıklı top ateşleriyle geçti. Ertesi sabah Türk kuvvetleri bataklıklı geçitleri aşarak hücuma başladılar. Avusturyalılar başlangıçta uzun menzilli topları ve tüfekçi kıtalarının ateşiyle savunmada bulunuyorlardı. Fakat ikindiye doğru öncü piyadeleri ve ordudan süvarileri öne sürerek büyük ve gerçekten çok şiddetli bir hücuma geçti. Öncü kuvvetlerin başında bulunan Sinan Paşa, asıl kuvvetlerimizin bulunduğu yöne doğru çekilmeye başladı. Sağ kanadımız da düşmanı asli kuvvetlerinden ayırmak ve parça parça tepelemek maksadıyla yavaş yavaş geriye çekildi. Tam bu sırada Fetih Giray’ın kumandasındaki süvariler düşmanın gerilerine doğru hücuma geçti. Fakat çok şiddetli bir karşılık görerek biraz geri çekildiler. Böylece şiddetli bir baskı altında bulunan sağ kanadımızın çekiliş yolu tıkanmış oldu. Ordumuzun bu kısmında baş gösteren kargaşalığı düşman kendi eseri sanarak şevk ve gayretini arttırdı,  bataklık geçitlerini aşarak Türk ordugâhına kadar girdi ve yağmaya başladı. Aslında bu çekilme bir taktik gereği idi ve düşmanı çembere almak amacını güdüyordu. Fakat düşmanın ordugaha kadar girmesi beklenmiyordu.

  Geri Hizmet Bölükleri kazma, kürek ve kepçelerle saldırıyor!

     İlk defa meydan savaşına katılan III. Mehmed bu manzara karşısında şaşırdı ve ‘’Bundan sonra çare ve tedbir nedir?’’ diye sordu. Hoca Sadedin Efendi onu şu sözlerle yatıştırdı.
‘’Padişahım cengin hali budur. Lazım olan yerinizde kararlı olarak kalmaktır. Hatırınızı hoşça tutun, zafer bizim olacaktır.’’  

    Artık ateş kesilmiş, askerler göğüs göğse savaşmaya başlamıştı. Tehlike büyüktü. Vezirler, devlet erkanı padişahın etrafını çevirerek aslanlar gibi dövüşüyor, Hoca Sadedin Efendi durmadan askerin maneviyatını yükseltecek sözler söylüyordu.

hacova1

Düşmanın ordugah çadırlarını yağmalamaya başlaması paniğe sebep olmadı. Aksine buradaki geri hizmet bölükleri arasında beklenmeyen bir hareket oldu. Karakullukçu (hademe), aşçı, seyis, deveci ve katırcılar ellerine geçirdikleri kazma, kürek balta, kepçe, satır ve kazanlarla düşmana saldırdı. Karargahta tarihin kaydetmediği derecede korkunç ve o derece de hayret edilecek bir boğuşma başladı. Baltalar durmadan kafa kol koparıyor, satırlar adam doğruyor, dirgenler vücutlara saplanıyor, ağır kepçeler kafalara iniyordu. Bu manzara ordumuzun diğer birliklerinde de gayretleri arttırdı. Padişahın at üstünde ve dimdik durduğunu gören asker yeni bir heyecanla coşmuştu. O sırada Sinan Paşa’nın öncü birlikleri ve Kırım alayları hücuma geçti. Neye uğradığını anlamayan düşman birden bozuldu. Can havliyle bataklığa kaçan 20 bin düşman askeri orada boğuldu. Kılıçtan geçirilenlerle birlikte Avusturya ordusu 50 bin ölü vermişti. Pek çok da yaralı vardı. Ayrıca 95 büyük Avusturya topu ele geçirilmişti.

hacova2

Fakat bu parlak zaferden gereği gibi yararlanılamadı. Viyana yolu açılmış olmasına rağmen ordu buraya yürümeyip Eğri’ye çekildi.

Padişah III. Mehmed bir buçuk ay sonra İstanbul’a döndü ve coşkun gösterilerle karşılandı.

 

 

 

okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI