arama

Halil Cibran- Ermiş

halil cibran ermiş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş

Halil Cibran- Ermiş

Her ne kadar herkes onu ‘Doğu’nun Nietzsche’si olarak görse de “Gençlerin beynini yıkıyor!” gerekçesiyle doğup büyüdüğü topraklardan sürgün edildi Halil Cibran. Bu durum onu yıldırmak yerine şiirlerine olumlu şekilde yansıdı. Doğu ve Batı’nın kültürünü şiirlerinde harmanladı ve “Çağının Dâhi”si oldu.

Kendisi gibi Lübnan’ lı olan ünlü yazar Amin Maalouf, Cibran için “Bir edebiyat sürgünü..” diyor ve edebiyat tarihinde böylesi bir yazar tanımadığını dile getiriyor.

Amerika’ nın 28. Başkanı olan Woodrow Wilson bile bu deha için “O, Batı’yı kasıp kavuran ilk Doğulu fırtınadır.” Sözlerini kullanmıştır.

Sürgünden sonra hayatının sonuna kadar Amerika’da yaşadı. Hem anlatımı hem de İngilizce’ yi kullanmaktaki başarısı sayesinde eserleri 20’den fazla dile çevrildi ve tüm dünyada yankı uyandırdı.

Yakalandığı hastalıktan kurtulamayıp 48 yaşında, yoksulluk içinde hayata gözlerini yumdu ve isteği üzerine doğduğu yere gömüldü.

1923 yılında yazdığı, 40’tan fazla dile çevrilen ve günümüzde bile gençler için yol gösterici olan eseri “Ermiş” için Cibran:

“Lübnan’da bu kitabı yazmayı ilk kez tasarladığımdan beri, bir tek günüm bile Ermiş‘siz geçmedi. Kitap benim bir parçam haline gelmiş gibiydi. Metni yayımcıma teslim etmeden önce tam dört yıl elimde tuttum. Çünkü emin olmak istedim, içindeki her sözcüğün kendimden verebileceğim en iyi sözcük olduğundan emin olmak istedim.”

Abd’ nin “En Çok Satanlar” listesine İncil’den sonra 2 kitap olarak giren Ermiş adlı eserden bir parça:

Kendi gününün şafağında, seçilmiş ve sevilen insan Al Mustafa,
tam oniki yıl boyunca Orphales şehrinde, gemisinin geri dönüp
kendisini doğduğu adaya götürmesini bekledi.

Ve onikinci yılda, hasat ayı olan Ielool’un yedinci gününde,
şehir duvarlarından uzak bir tepeye tırmandı, denize doğru baktı
ve gemisinin sisle beraber gelişini seyretti.

O anda kalbinin kapıları açıldı ve sevinci denize doğru uzandı.
Ve gözlerini kapadı, ruhunun sessizliğinde dua etti.

Tepeden inerken bir hüzün hissetti ve kalbinde şöyle düşündü:

‘Nasıl huzur içinde ve üzülmeden gidebilirim?
Hayır, ruhum yara almadan bu şehri terketmeliyim..

Duvarlar arasında acı dolu geçen uzun günler,
yalnızlık içinde uzun geceler; kim acıdan ve
yalnızlıktan pişmanlık duymadan buradan kopabilir?

Bu caddelere ruhumdan o kadar çok parça saçtım ki,
özlemimin o kadar çok çocuğu bu tepelerde çıplak dolaştı ki,
sıkıntı ve ıstırap çekmeden onlardan kendimi ayıramam..

Bugün üstümden çıkardığım bir giysi değil,
kendi ellerimle yırttığım derim, kabuğum..

Geride bıraktığım bir düşünce değil,
açlık ve susuzlukla tatlandırılmış bir gönül…

Yine de daha fazla oyalanamam…

Herşeyi kendine çeken deniz beni de çağırıyor;
yola çıkmalıyım…

Çünkü kalmak, saatler geceyle yanarken,
donmak, kristalleşmek ve bir kalıba dökülmek demek…

okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI