arama

Çin Halk Cumhuriyetinin İdeolojik Temeli: Maoculuk

  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş

İDEOLOJİK TEMEL: MAOCULUK

     Çin Halk Cumhuriyeti’nde bütün kurumlar <<Maoculuk>> öğretisine dayanır. Maoculuk, aslında marksizmin, materyalist diyalektiğin <<Çin gerçeği >> ne uygulanmasından ortaya çıkan bir görüş. Bu görüş, dışarıda emperyalizm ile onun içerideki ortaklarına karşı sürdürülen uzun bir savaş boyunca oluşmuştur. Mao, klasik marksizme şu yeni tezleri getirmiştir:

  • Birincisi. <<devrimci strateji>> ile ilgilidir. Sosyalist iktidar. Çin’de Rusya’da olduğu gibi- bir proletarya devrimi sonucunda değil kırlarda bir gerilla hareketi sonucunda kurulmuştur. Bu mücadelede, Kızıl ordu, gitgide köylülerin güvenini kazanmıştır. Sonunda kentler, kırlarca kuşatılmış ve ele geçirilmiştir. Mao, aynı stratejinin, dünya çapında da uygulanabileceğini ve uygulanması gerektiği ileri sürer. Ona göre, ileri sanayi ülkeleri bir çeşit dünya kentleridir. Burjuvalaşma bu ülkelerde devrimci ateşi söndürmüştür. Devrimin bugün, en fazla yayılma şansı az gelişmiş ülkelerdir; <<dünyanın kırları>>dır bu ülkeler. Az gelişmiş ülkeler, önce sosyalist olacaklar ve sonra –yaşamak için ham maddelere gereksinimi olan- sanayi ülkelerini kuşatacaklardır. Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki durum, -belli bir ölçüde-bu çözümlemeye uymaktadır

  Tekrar edelim: Belli bir ölçüde…

  • İkinci olarak, Mao’ya göre, üretim araçlarının kolektif mülkiyeti, sınıflar arasındaki mücadeleye son vermiyor. Böylece sosyalist toplumlarda çelişmeler sürüyor ve <<yeni bir burjuvazi>>nin doğması tehlikesini bile yaratıyor. Örneğin Sovyetler Birliğinde ve Arnavutluk bir yana Avrupa’daki halk demokrasilerinde böylece olmuştur ona göre.

Ne yapmalı?

  • Mao’ya göre, sosyalist rejim, bu burjuvalaşma eğilimine karşı mücadele edebilmek için,<<devrimci tansiyonu>> aralıksız sürdürmelidir. Nitekim Çin’de, 1966 yılında patlayan <<Kültür devrimi>>, işte böyle bir tansiyonu sürdürme araçlarından biri olarak, görülmüştür. Mao, dokusu sertleşen, bürokratlaşan, giderek halktan kopma yolunda görünen parti ve devlet mekanizmasına karşı gençliği harekete geçirirken, kendince bunu amaçlıyordu.

     Bu kuram – bir ölçüde- Trotsky’nin <<sürekli devrim>> tezlerinden esinleniyor.

     Mao’nun tezleri, gerçekleri ne ölçüde yansıtmaktadır?

    Hayli tartışmalara neden olmuştur bu konu; bugün de olmakta.

  • Mao’ya karşı olanlar, önce <<köylü sosyalizmi>> diyerek, onun getirdiğini küçümsemişlerdir. Onlara göre, Marksizmin temel ilkelerinden olan, <<kentlerdeki işçi kitlelerinin önderliğinde devrim>> kuralından bir sapmadır Maoculuk.

    Ne var ki, Mao tarihsel bir deneyimden, 1927 yılında, Şanghay ve Kanton kentlerinde, on binlerce işçinin Çan Kay Şek’çe öldürülmesinden sonra, köylü hareketine yönelmiştir.

      Eleştiriyi yapanlar, başta bu noktayı unutmaktadırlar.

     Gerçekten 1927 Martında, Çan Kay Şek’in orduları Şanghay’ın kapılarına dayandığında, emekçiler kenti savunmak istemişlerdi. Ancak Stalin’in denetimindeki <<Komintern’ in Çin politikası>>, o zamanlar Çin komünistlerin Çan Kay Şek’le <<Komintang>> içinde işbirliği yapmaları öngörüyordu. İşte bu politika uyarınca, Şanghay’ın Çan Kay Şek’e teslim edilmesi emredilmiş ve kente elini kolunu sallayarak giren Çan Kay Şek’ de, iki hafta sonra on binlerce işçiyi öldürtmüştü.

      Komintern, aynı yanlışı, aynı yıl içinde bir kez daha tekrarlar.

      Şu ya da bu nedenle Stalin’in etkisinde kalan Komintern, 1927 Aralığında, Çin Komünist Partisi’ne, Kanton’da ayaklanma düzenlenmesi emrini verir. Oysa Çan Kay Şek’ten ağır darbeler yemiş olan Çin komünistleri, böyle bir ayaklanmaya hiç de hazırlıklı değildir. Öyle olduğu içindir ki, Kanton denemesi de büyük bir bozgunlukla sonuçlanacak, Çan Kay Şek, gene binlerce kişiyi öldürecektir.

     Mao, işte bu olaylardan sonra, dikkatini kentlerden kırsal kesime, giderek köylülere çevirir:

     Çin’in o günkü gerçekleridir kendisini etkileyen.

  • Mao’nun Kültür Devrimi de büyük tartışmalara ve değişik görüşlere yol açmıştır.

     Mao’nun Kültür Devrimi, <<bürokratik kemikleşmeye karşı kitleleri harekete geçiren, yığınları parti yönetimini eleştirmeye yönelten hareket>> olup, sosyalizme de önemli bir katkı niteliğini taşımaktadır çağımızda.

     Mao’ya karşı olanlar ise, Kültür Devrimini,<< bilgisiz köylü kitleleri için bir yutturmaca; Mao’nun içeride siyasal rakiplerini tasfiye için de kullanıldığı bir araç>> olarak karşıladılar.

    Gerçek nerede?

    Kültür Devrimi’ni değerlendirirken, o dönemin iç ve dış koşullarını gözden kaçırmamalı.

   Tersi, yanılgılara götürür insanı.

   Gerçekten, Kültür Devrimi, Çin Halk Cumhuriyeti’nin tarihindeki <<en bunalımlı>> bir döneme rastlar: İçeride, 1961 yılında, Kruşçev’in Pekin’e tüm yardımı –ansızın- kesmesinden sonra, ekonomi felce uğramış durumdadır. Yedek parça yokluğundan çalışmayan makineler paslanmakta, yeni yapılan fabrika binaları kendi yazgılarına terk edilmektedir. Birkaç yıl önce başlatılan ileriye doğru büyük atılım programı teknoloji ve uzman olmadan yalnızca coşkunun ekonomik kalkınmaya yetmediğinin somut örneğinin iflas bayrağını açmıştır.

    Dışarıda ise, Endonezya’da, Mao sempatizanı Komünist Parti kapatılmış, on binlerce komünist öldürülmüştür. Bu arada, Kuzey Kore ve Japon Komünist partileri Çin’den uzaklaşmış; Kuzey Vietnam Komünist Partisi de Moskova ile flörte başlamıştır. Ve son olarak Birleşik Amerika’nın Asya’daki emellerinden büyük kaygı duyan Çin’in, Sovyetler Birliği ile ilişkileri de giderek gerginleşmektedir.

     İşte Mao, Kültür Devrimi’ni Çin’in dışarıda büyük bir yalnızlık, içeride ise -aynı boyutta-  bir ekonomik bunalımın içine sürüklendiği sırada başlatmıştır. Kültür Devrimi’ni, içeride ve dışarıdaki genişlemelerden derin düş kırıklığına uğrayan kitlelerin coşkusunu uyanık tutmak, dikkatlerini başka yöne yönelterek parçalanmayı önlemek amacı ile kullanılmıştır.

     Bunu belirtirken, o sıralarda yapılmış bir takım <<soytarılıklar>>ın da altını çizmeli ama.

     Gerçekten Kültür Devrimi sırasında, Mao’nun Kızıl Muhafızları, Marksizm adına Balzac, Victor Hugo, Shakspeare ve Beethoven gibi uygarlık tarihinin büyük dehalarını <<burjuva kültürünün çürümüş temsilcileri>> diye lanetliyor; Şanghay’da Puşkin anıtına saldırıyor, Çerniçevski’yi kınıyorlardı. Ama bunları yaparken, Marx’ın, yaşamı boyunca, Shakspeare ve Balzac’a hayranlık duyduğunu; Lenin’in ise, boş zamanlarında, Beethoven’i dinleyerek, ya da Puşkin’i okuyarak dinlendiğini unutuyorlardı.

      Kültür devrimi, bu anlamda, kültürden yoksun köylü kitleleri için bir yutturmaca;- uzun vadede yol açacağı olumsuz sonuçlar bakımından- acı bir yutturmaca idi hem de…

          Bu söylediklerimiz bir gerçek.

         Ama yadsınamayacak bir başka büyük gerçek vardır ki o da şudur: Mao, Çin halkını emperyalizmin pençesinden kurtarmış; çok yerin kapısına <<buraya köpekler ve Çinliler giremez>> diye yazılı bir ülkede, bağımsız ve onurlu bir ulus yaratabilmiş bir liderdir.   

Mao2     

     Tarih, onu, yanlışlarından dolayı yargılamadan önce, bu niteliğiyle anacaktır kuşkusuz…           

 

okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI