arama

Dünyayı Yerinden Oynatan Madde: Petrol ve Tarihi

  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş

Petrol konusunda her ülke kendine göre bir söylence uydurmuştur. Bu söylencelerin tek amacı, dünyayı boyunduruğuna alan bu büyülü gücün bulunma şerefine, o ülkeler için özel bir pay çıkarmaktır.

Söz gelişi; Yunanlılar, petrolü ilk bulanın Büyük İskender olduğunu ileri sürerler: ”M.Ö. XVI. yüzyıl” başlangıcında Büyük İskender bugünkü Amu derya kıyısına vardığında, askerleri yerden fışkıran yağlı bir madde görmüşlerdi. Bir avuç örnek alıp rahiplere götürdüler. Rahipler gerçi bu yağlı maddenin ne olduğu  konusunda bir şey diyemediler; ama, uygun bir yorum da düşürdüler; bu, gelecekteki anlı şanlı fakat bir o kadar da zorlu savaşların habercisiydi.

Büyük İskender, Amu derya kıyısında rastladığı yağlı maddenin dışında, Mezopotamya petrollerini de ”keşfetmişti”. Bu ”keşif”; Babil’de o sonsuza kadar sönmeyen ateşi, bir de Babil çevresindeki doğal asfaltı görmesinden geliyordu.

Yunanlıların, Büyük İskender’e bağladıkları bu iyimser söylence kadar İranlıların anlattıkları da ilgi çekicidir: ”Büyük İskender de, rahipleri de gerçekte petrolün ne olduğunu hem anlamamışlar, hem de bu yeni maddenin ne işe yaradığına akıl erdirememişlerdi. Plütark’ın anlattığına göre; petrolü ilk gören Yunanlılar zeytin ağacı bulunmayan bir ülkede nasıl olup da böylesi bir yağ bulunduğuna pek şaşırmışlardı.”

Japonlar, M.S. VII. yüzyılda Honndo Adası’nın Eshigo bölgelerinde (bugün oraları petrol alanlarıdır) kuyulardan petrol çıkarır, ulu imparatorlarının sarayını ışıklandırırlarmış.

İtalyanlar da Romalı atalarının kuzey İtalya’da o sonsuza kadar sönmeyen ateşi yakmış olduklarını ileri sürerler. Arnavutlara göre; o sönmeyen ateşin yandığını Nymheum’un kendi topraklarında oluşu, şerefin kime ait olduğunu yeterince açıklamaktadır.

Bir başka söylence de, ilk petrolün Mısır, Filistin ve Babil’de kullanılmakta olduğu üzerindedir: Duvar yapımı için Petrollü harç ”Babil’de ; yani bugünkü Irak’ta kullanılıyor ve Babilliler petrolü yakından biliyorlardı. Ünlü Babil Kulesi de bu harçla yapılmıştı.”

babil kulesi

         Bu söylencenin daha da güçlenmesi için dinden de destek alınıyordu: ”Musa Peygamber doğduğunda, annesi onu bir sepete koyup Nil ırmağına salıvermişti ki, bu, Sina Yarımadasında bulunan koyu parafinli asfalttan başka bir şey değildi.” Lût Gölü, bugün hala Filistin’dedir ve üstelik gölün kıyılarıyla dibinde de asfalt vardır.

lut gölü

PİPE-LİNE’IN GEÇMİŞİ

Avrupa, petrol konusunda yoksuldu ama, 1670 yılında ve şimdiki Hannover’in petrol alanı Celle’nin 18 mil uzağındaki Wietze köyünde yerden petrol çıkarılmıştı. Bilgin bir arkeolog-kimyacı olan cizvit papazı Athanasius Kircher, petrolü, üstelik kurşun borularla taşıma fikrini de ortaya atmış, giderek günümüzün ünlü ”Pipe-line” düşüncesini daha iki yüz elli yıl öncesinden bulmuştu.

Yeryüzünün ilk petrol rafinerisi ise, 1823 yılında Kuzey Kafkasya’da Grosny yakınlarındaki Mosdok köyünde Dubinin Kardeşler‘ce kurulmuştur. Dubinin Kardeşler’in karşılaştıkları tek zorluk, elde ettikleri ürünü pazara ulaştırmaktı. En yakın pazar üç yüz kilometre uzaktaydı ve çevrede de petrol lambasından kimseler haberdar değildi.

İlk ışıklandırmanın şerefi, Prag kentine aittir. Çekoslovakların, petrolün bulunmasıyla bir ilişkileri yoktur, fakat 1836 yılında koca Prag kenti baştan başa petrol lambalarıyla donanmıştı. Bu da Çeklerin daha o gün petrolün arıtılmasını biliyorlardı anlamına gelir. Yalnız bu arıtma çok ilkel bir yoldan yapılıyor; petrolde, daha hafif olan benzin çokça kaldığından lambalar durmaksızın patlıyordu.

Polonyalılar, petrol hikayelerine eczacı Ignaz Luksiewitz ile başlarlar. Eczacı Luksiewitz, ham petrolün arıtılması için bir yol bulmuş ve 1855 yılında da ora hastanesini, il olarak kendi ”icadı” lambalarla ışıklandırmıştı. Daha sonra Viyana kentine ve Avusturya demir yollarına da petrol ışığını yine bu Luksiewitz verecektir.

Amerikalılar için bu tür hikayeler önemli değildir. ”Önemli olan, ham petrolü ilk bulma yerine onu ilk satmayı akletmektir.”

Geçen yüzyılın ortalarında Amerika’da olsun, dünyada olsun, artık  petrolü bilmeyen yoktu, 1830 yıllarında kimyacı Reichenbach, Almanya’da petrolden ışık verici olarak yararlanmayı düşünmüştü, fakat Amerikalılar henüz bundan habersizdiler. Kanada da, Abaraham Gesner bir yağ lambası; Albay A.C. Ferris de, Gesner’inkşne benzer bir petrol lambası ”icat” edip piyasaya sürmüştü.

          BİLEŞİMDE SUYUN BÜYÜK ÖNEMİ

Kömürün bileşiminde olduğu kadar naftanın (yani, ham petrolün) bileşiminde de suyun önemli bir rolü vardır. Naftayı, yağlar meydana getirir. Bileşimdeki su, yağların ısındığı kabın kapağı görevini görür, içteki maddenin hava ile dokusunu engeller. İçteki madde ise bitki ve hayvan kalıntılarından başka bir şey değildir. Bunlar, son derece ilkel su hayvanlarıdır ve sayılamayacak kadar da çoktur.

ham petroll

          Toprağın altındaki nafta, değişik nedenlerden ötürü, toprağın yüzüne çıkmaya savaşır. Toprak tabakasının altında daima bol su vardır. Nafta, sudan hafif olduğundan suyun üstüne çıkmaya uğraşır; bu uğraşı sırasında gaz yayar. Çıkan gaz nafta tabakasının üstünde birikir, zorlamaya başlar. Naftanın toprağın neresinde bir yarık bulursa oradan fışkırmaya kalkışması bu yüzdendir. Nafta, toprağın yüzünde ve bir çukura biriktirip toplanırsa, ilkin içindeki benzin uçar gider. Ardı sıra petrol de uçmaya koyulur ya da yağmur sularıyla akar gider; ama naftayı nafta yapan daha ağır maddeler oldukları yerde kalır, birikir ve kalınlaşır. Bu, doğal asfalttır.

Nafta gazı, dünyamızın bulabildiği çatlaklarından, yarıklarından sızar durur. Nafta gazına ”Methau” derler. Yanıcı bir gazdır da. Yeryüzünün en zengin nafta kaynakları Ön Asya’da, İran’da Bakü yakınlarındaki  Apreşon Yarımadası’ndadır. Tarih, Apreşon topraklarında ateşe tapanların (persler) yaşayıp tapınaklar kurduklarını ve bu tapınaklarda sönmek bilmeyen ateşlerin yandığını söyler.

ateş

 

 

Boyunduruk altına alınmış naftayı kaynağından borularla başka yere ulaştırma işini ilk kez petrol taciri Burrow buldu. Rafinerisini nafta kaynağından ayıran bir tepenin altına boru döşedi ve sorunu da çözümledi. Yıl 1862 idi.

Ulaştırma işi arabalarla görülüyordu. Fıçılara doldurulmuş nafta uzun yolculuklarla rafineriye taşınıyordu. Yollar bozuktu, çamurdu; araba bir çukura saplandığında, acımasız arabacılar yükü yıktıkları gibi kendi başlarının çaresine bakıyorlardı. Üstelik taşıma ücretleri de görülmemiş bir pahalılıkta idi.

-van-syckel_

          Titusville’li Hollandalı ve göçmen Samuel van Syckle, arabacılarla baş edemeyeceğini anlayınca, elindekini avucundakini demir borulara verdi ve bunları da kaynağından rafineriye kadar döşedi. Fakat arabacılar ekmeğin elden gitmekte olduğunu hemen sezinlediler ve karşı çıktılar. Boruları bozdular, deldiler ve naftayı da ateşe verdiler. Samuel van Syckle savaşçı, savaşçı olduğu kadar da inatçı bir adamdı. Tuttu, New York’tan bileğine güçlü yirmi adam getirtti, hepsini silahlandırdı; borular boyunca nöbete durdurdu. Çevresi de, van Syckle’a uymakta gecikmedi. Ulaştırma, arabacılardan borulara, ”pipe-lines”a döndü.

pipe3

 YANICI GAZLAR VE MOTOR

Yanıcı gazlarla işleyen ilk motoru yapanlar; Fransız Lenoir, Alman Otto ile Langen ve Daimler ile Benz; yalnız motorun değil günümüzde naftanın da ağababaları sayılır. Nafta sanayii bu kişilere çok şey borçludur. Otomobil ve uçak; benzini, nafta ürünlerinin en önemlisi durumuna getirdiler. Geçmişte, nafta ürünlerinin gözbebeği petrol; yani lambanın gazıydı. Büyük tekelci krallıklardan Standart Oil Company, petrol satabilmek amacıyla Çin’e önceden vapurlar dolusu lamba göndermiş ve parasız dağıtmıştı.

Gerçi benzin o günlerde de elde ediliyordu ama; bu, çokluk leke çıkarmadan başka bir şeye yaramaz sanılıyordu. Eczanelerde ve leke çıkarıcıların da bulunurdu. Günden güne işin rengi değişti ve benzin birinci plana geçti. Benzinin bu beklenmedik derecede önem kazanması, daha çok benzin elde edilmesine yol açtığında, naftaların arıtılmasında da yeni yöntemler gerekti. Bunlardan en başarılısı olan ”çatlatma” da, nafta yüksek ısı ve şiddetli basınç altında bırakılarak molekülleri parçalanıyor, eskiye oranla da üç kat benzin alınıyordu.

Naftadan ayrıca makine yağları da elde edilmektedir. Bunun dışında ”ısıtıcı ve hareket ettirici” yağlar da çıkarılır. Üstelik, günümüzde yağlar, benzinler kadar önemlidir.

Yağlarla ilgili buluşun sahibi Alman asıllı Rudolf Diesel‘dir. Diesel, Paris’te doğmuş ve İngiltere’de eğitim görmüştü. 1913 yılında da, İngiltere ile kıt’a arasında bilinmez bir şekilde öldü. İngiliz Donanma Bakanlığının çağrısı üzerine kendi buluşu bir motorun kullanılışını görüşmeye gidiyordu. Bakanlık yeni motoru, yapısı içinde uygulamaya karar vermişti. Diesel, gemiye bindi, kamarasına kapandı ve gemi İngiltere’ye vardığında Diesel’i kimseler bulamadı.

diesel,

         Diesel bu motorların işlemesi için yepyeni bir kural ortaya atmıştı. Otomobil bir ”patlayış motoru” ile hareket ediyordu. Bu motorda silindir, gazların patlamasıyla harekete geçiyordu. Bu yüzden bu tür motorlara durduğu yerde gaz gelen bir madde (yani benzin) gerekir. Diesel motoru ise, yanıcı maddelerin yakılmasıyla harekete geçtiğinden ”yanma motoru”dur. Bu motorda kullanılan yanıcı maddeler bugün ham naftadan sağlanır.

okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI